“bugün kendimi hıyar gibi hissediyorum
hani kırka yarıp, yine kırka bölseler
kırk bostana gübre diye serpseler
akdeniz cacık olur diyorum,
hatta atlas okyanusu ve hint okyanusu
büyük okyanus bile cacık olur diyorum...”
evet aynen; taptığım barış manço’nun şarkısına dize olan bu sözler gibi hissediyorum kendimi onun her ölüm yıldönümünde. aslında ölüm yıldönümü ile klişelendirmek istemiyorum bu duyguyu, onu özledikçe, onun yaptıklarının yanında hiçbir şey yapamadığımı gördükçe kendimi kötü hissediyorum.
1976 yılında berlin televizyonunda, türkler için yapılan programda onu gördüğüm zaman; yanaklarını öpüyormuşçasına ekrana yapıştırdığım bol salyalı öpücüğü hiç unutmadım. ve babam ‘büyüyünce ne olacaksın kızım’ diye sorduğunda, şappadanak “barış manço’nun gelini (eşi olmayı kastederek)” diye cevabı yapıştırdığım anı da. o yaşlardan buyana ona hissettiklerimin adına sevgi demek pek doğru olamaz. daha öte bir şey... ergenliğim boyunca onun karısı olabilmeyi düşledim; lale’yi seçti ama ben, bir ihtimal onun ikinci eşi olma hayallerimi sürdürdüm. baktım düşlerim akıl karı değil, platonik takıldım yıllarca; o zamanlar çevremdeki erkek silüetlerinin en az onun kadar yakışıklı olup olmadığını kıyaslamayı sürdürerek. karşı cinsten uzun saçlı olanlarına ayrı bir sempatimin olması ondan bana miras sanırım. bugün görüyorum ki; ne kadar doğru bir adamı seçmişim hayran olmak için, genç kızlık hayallerimi süslemek için, ondan aldığım ama onun bilmediği elektrikle ruhumu yönlendirmek için ve ne kadar doğru bir müziği seçmişim dinlemek için. yaşıtlarımdan biraz daha ayrıcalıklı olduğumu düşünüyorum; yaşıtlarımdan çok daha küçük yaşlarda ona sevdalandığım için.
bugünlerde onu anmak için yapılan aptal programlardan birinde kurtalan ekspres’i ve lale manço’yu seyrettim; öldüğü günkü kadar taze göz yaşlarımla. ve onun gibi bir adamın misyonunu taşıması gerektiğini ve taşıyacaklarını düşündüğüm bu insanların hiçbir şey yapamadığını, gerçek anlamda hiçbir şey yapmadıklarını gördüm. vakıf kurmuşlarmış... aman ne çok iş yapmışlar. onların hepsi, benim gibi, benim gibiler gibi barış’ın öğrencileriyiz derken bende pek bir şey yapamamanın acısıyla ona bir kez daha buralardan oralara ‘gül’ün pembesini” yolluyorum sizlerin nezdinizde
|